‘Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkansız olduğuna dair size ispatlamak üzere çalışır. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar. ‘ Dr. David J. Schwartz
Dilek ağacına astığımız hayallerimizin bir bir gerçekleştiğini gördükçe, hali ile hepimiz bir heyecan ve huzura kavuşuruz. Hayaller ile beslenmek ve sonunda ona ulaşmak gerçeği dünyamız da…İşte yaşıyoruzun karşılığı olsa gerek.
Her zaman peki bu böyle mi olur ?
Tersi yok mudur bunun ?
Elbette tersi, umduğunu bulamamak gerçeğinde karşımıza çıkar ki, işte tüm hayat o zamanlarda zindan olur ve kötü karakterler ile mücadeleye başlarız. Yenersek tecrübe, yenilirsek yitik olur ve yavaş yavaş korkular da yaşamaya alışırız.(!) Kim bilir belki de korkak olur çıkarız…(!)
Hayatımızın her alanına yayılan ve yaşamsal mottomuz diye kabul ettiğimiz bu gaipliğimiz de, herkesin her şeylerinin harika olabilmesi gerçeği, özellikle tercih ettikleri seçimlerinde dikkatli olmaları ile sağlanmaktadır. Güzel bir hayatın içinde huzur ve başarı gibi merdiven olan kriterler işte bu tercihlerde saklıdır. Kendi kendilerine kısıtlama getirenlerin, pesimist yaklaşımların da kesinlikle başarı aramayınız.
Kendimizi iyi hissedebileceğimiz işlere yapamayız diye yönlendirmeyerek, engelleme konusunda ehil olmadan, kendimizi gerekirse başaracağımız şeyin zor olabilme durumuna göre “ yapabilirim “ çözümlerimizin olması gerekir.
Toplum da bireysel başarımızın gerçekleşmesi için iş bu durum olmazsa olmaz ise, toplumu yönetmeye kalkanların hayallerinde bile gaipliğe yürüme şansları olamaz.
Çünkü yönetenler " üstünlerimiz " değildir ve mensup oldukları toplumun hayallerini gerçekleştirmek için bulundukları makamlar da tarafımızdan var olurlar.
Kafamızın karıştığını sanıyorum… Doğru mu?
Lakin işte kafamızın en karışık olduğu anda yani gecenin en karanlık olduğu anın sabaha varacağımız şafak vakti olduğu andır. Nasıl ki karanlık geceden aydınlık sabaha çıkacağımız inancını taşıyorsak yüreğimiz de, işte o inançla Biz ‘de neyi istiyor veya neye inanıyorsak onu gerçek yapabiliriz.
Yeter ki inançla istediğimiz gerçeğin üzerine yürüyelim..
Beynimize girerek çöreklenmiş engelleri zihinlerimizle artık fazlaca kurgulayarak büyütmeye devam etmeyelim. Alışıla geldiği gibi devam etmesini istemiyor ve kıyama kalkmak ile zihnimizi sınırlayan tüm vesayetleri yani engelleri yerle bir ederek, aydınlık geleceğe yürümek gibi bir gayretimiz olacaksa, düşünmeden “ yananlardan ” olmalıyız.
Arzuladığımız hayatın hayalini kurarken gerçekten kendimize soruyor muyuz?
Biz ne yaptık bunun için ? Diye..
Şimdiye nasip olan uyanışımızın gerçekliğinde ne hissediyorsun? Ne istiyorsun?
Değerli Meslektaşlarım, sanki karşımda bir arkadaşımla dertleşiyor gibi yazmışlığımı bağışlayın.
Gerçi hepiniz ifade ediyorum ki, kardeşim, ağabeyim, dostum, arkadaşım, Ustam ‘sınız…
Bu realitede elbet aynı gemide yol alırken, şimdiye kadar görerek, duyarak, burnumuzun direğini titreten kokular da, damak tadımız da ve dokunabildiğimiz her şey de bir gerçeklik varsa, neden peki yaşadıklarımızla güzel şeyler hissetmiyor ve geçmişten günümüze düşündüğümüz vakit tüm olup bitenlerden rahatsızız ve mutlu olamıyoruz.
Umudumuzu yitirdik… Geleceğimizi, “ üstünlerin “ işaretine mahir olanların eline bıraktık.
Öyle ki, müşavirler olarak hepimizin ayrışarak, bireysel hak ve adalet arayışlarında, herkesin kendine olan sorunlarını çözmeye çalıştığı alem de, şahsi kazanımları genele mal ederek kazanımlar yapmaya başladık.
Halbu ki, bu böyle olmamalı… Sonuçta meslek ve meslektaş kazanıyor gibi olsada, örgütsüz bir toplumun artık hantallaşarak yok olmaya yüz tuttuğunun resmini duvara asmış oluruz.
Meslektaş, kendi sorun ve önerilerimizi değişen ve gelişen her türlü koşul ve şarta rağmen, üstesinden gelebilecek çözümler üreten ve sorunsuz bir akış için yeni iş imkanlarında toplum içinde saygınlığı olan, dahili olduğu Sivil Toplum Kuruluşu yapılanmasının varlığını ve gücünü hissetmek istemektedir.
Bu nokta da aklımıza örgütünü tanıyan, zor gününde yanında olan, müşavirlik mesleğine kariyer ve dahi tüm meslektaşlarımıza da itibar kazandıracak meslek yasamızın revize edilmesini ve hatta yeniden yazılmasını sağlayacak, emektar duayenleri, birliğimizin ve dirliğimizin nişanesi olarak tercih ederek, akıl tutulmasına girmeden o onurlu görevlere getirmemiz lazım.
“Yaşam bizlere verilen en büyük ödül.”
Dolayısı ile Hayal Ettiklerimizi Yaşayabilmemiz için, tüm enerjimizi harcadığımız ayrışmalarımızdan ari olarak, ''Hayalleri ve isyanı...'' olanlardan olmalıyız diyen değerli meslek büyüğüm, Usta insan Masum TÜRKER doğru tercihinde buluşalım.
Bilindiği üzere, bizlerin gerçeğini ancak bizden biri bilir.
Yapılması gereken ise, TÜRMOB 22.Olağan Kongresi 'de Sayın Masum TÜRKER lehine tüm adayların çekilerek, samimiyet testine girmeden, meslek ve meslektaşın kazanacağı bir yapılanmaya evet denilmesi için, katkı sunmaları gerekir.
Ele ele vererek “ BİZ ” olmak istiyorsak, feragatlarımızı doğru tercihlerden yana kullanmalıyız.
Ya yoksa her Firavun, kendi Musa ‘sı ile doğar…
Saygılarımla…
24 Eylül 2016
Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi
bdselahattinipek@gmail.com
Henüz kimse yorum yapmamış, ilk yorum yapan siz olun.