Türk Ticaret Kanunu’nun 356. maddesi, anonim şirketlerin kuruluştan itibaren iki yıl içinde yapacakları bazı devralma işlemleri için uzun ve nispeten zorlu bir süreç öngörüyor. Düzenlemeye göre, bir anonim şirket kuruluş tarihinden itibaren iki yıl içinde bir işletme veya mal varlığı devralmak ya da kiralamak istiyor ve devralma/kiralama bedeli, şirketin sermayesinin onda birini aşıyorsa bu devir veya kira sözleşmesinin şirket genel kurulu tarafından onaylanması ve ticaret siciline tescil edilmesi gerekiyor. Aksi halde, sözleşme ve bu kapsamda yapılan tüm işlemler geçersiz hale geliyor. Ayrıca, işlem genel kurul onayına sunulmadan önce yönetim kurulunun şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine başvurması ve mahkeme tarafından atanacak bilirkişinin devralınacak ya da kiralanacak olan işletme veya mal varlığına değer biçmesi gerekiyor.
Esasen bu uzun prosedür, Türk Ticaret Kanunu’nun şirket kuruluşunda ayni sermaye konulması için öngördüğü süreç ile paralel. Pay sahibi, şirkete kuruluşta ayni sermaye koymak istiyorsa öncelikle şirket merkezinin bulunacağı yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanacak bilirkişi tarafından sermaye olarak konulacak mal varlığının değerlemesinin yaptırılması gerekiyor. Belli hallerde kurucular, bu yükümlülükten kurtulmak amacıyla, şirkete önce nakdi sermaye koyuyor, kuruluş sonrasında ise söz konusu nakdi sermaye ile kuruluşta koymadıkları ayni sermaye kalemlerini şirkete satın aldırıyor. Böylece, şirkete ayni sermaye konulması için öngörülen uzun süreci atlamış oluyorlar. İşte 356. maddenin amacı da kurucuların bu dolanma işlemini engellemek.
Hiç şüphesiz yapılacak bir devir veya kiralama işlemi öncesi mahkeme kanalıyla değer tespiti yaptırılması ve sonrasında yapılacak işlemin de bu değer üzerinden tamamlanması, taraflar açısından son derece zorlayıcı unsurlar. Bu anlamda gerek mahkeme sürecinin uzun sürmesi gerekse tarafların ticari bir serbesti içinde değil de mahkemenin belirleyeceği fiyat üzerinden işlemi gerçekleştirmek zorunda kalması, bir çok durumda ticari hayatın olağan akışına ters düşebilir. Dolayısıyla, 356. maddenin uygulama alanı çok dikkatli ve hassas bir şekilde belirlenmeli.
Özellikle şirket devralma işlemlerinde bu hüküm tartışma konusu olabiliyor. Devralma işlemlerinde vergisel avantajlar, finansman yapısı veya yasal gerekliliklerden dolayı, şirket alımlarında söz konusu alım işlemine özel olarak yeni bir şirket kurulması (special purpose vehicle, SPV) ve bu kurulan şirketin alımı gerçekleştirmesi oldukça sık başvurulan bir yöntem. Satın alma amacıyla kurulan SPV’ler, kuruluşlarını takiben kısa bir süre içerisinde hedef şirketin paylarını devralıyorlar. Bu durumda, Türk Ticaret Kanunu’nun bahsettiğimiz 356. maddesinin yeni kurulmuş olan SPV’ler tarafından yapılacak devralmalara da uygulanması gerektiği yönünde görüşler mevcut.
356. maddeye göre, “şirketin işletme konusunu oluşturan ayın ve işletmelerin” devralınması bakımından yukarıda bahsettiğimiz süreç uygulanmıyor. Dolayısıyla, kurulan şirketin faaliyet alanı diğer şirketlere iştirak etmesine, kiralama işlemleri yapmasına olanak veriyor ve bu husus, şirketin esas sözleşmesinde belirtiliyorsa yeni kurulan şirketin kuruluş sermayesi ile gerçekleştireceği devralma işlemine bu süreç uygulanmamalı. Aksine bir yorum, şirketin kuruluşundan itibaren iki yıl boyunca şirketin, sermayesine kıyasen yüksek değerli tüm devralma ve kiralama işlemlerinin bu sürecin tamamlanmasından sonra gerçekleştirilebilmesi zorunluluğuna yol açar. SPV’ler açısından irdelenebilecek bir diğer konu ise SPV’lerin kuruluş sonrası yaptığı bu alımın, pay sahipleri tarafından kuruluşta ayni sermaye hükümlerini dolanmak amacını değil, üçüncü kişilerden yapılacak bir şirket alımını gerçekleştirmek amacını taşıdığı. Dolayısıyla, şirketin kurucular ile değil tamamen bağımsız üçüncü kişiler ile gerçekleştirdiği ve ticari hayatın gereklerine uygun işlemler açısından 356. madde uygulama alanı bulmamalı.
Bu çerçevede, 356. madde değerlendirilirken yalnızca düzenlemenin lafzına bakılmaksızın, amaca uygun yorum yapılması gerekiyor. Belirttiğim üzere, başka bir şirketin paylarını satın almak amacıyla kurulan SPV’lerde ayni sermaye koyma prosedürünü dolanma yönünde bir irade söz konusu olamaz. Bunun da ötesinde, kurucuların hedef şirket paylarını SPV’ye ayni sermaye olarak koyması ticari hayatın olağan akışına aykırı olacaktır. Yine de SPV’nin esas sözleşmesi hazırlanırken titiz davranılmasında ve her ne kadar uygulama açısından bu yönde ciddi bir hassasiyet olmasa da tedbirli davranılmasında fayda var.
Dünya
Henüz kimse yorum yapmamış, ilk yorum yapan siz olun.